Âlim ve Arif İnsan Tipi Üzerine
TDK’nın sözlüğünde âlim “bilgin”, alim “bilen”, arif “çok anlayışlı ve sezgili (kimse)”, arif olanlar anlar ise “herkesin anlayacağı kadar açık söylenmeyen bir sözün gerçek anlamını kavrayanlar için söylenen bir söz” anlamında kullanılmıştır. Sûrûri “Yetişir ârife bir gül demiş ehl-i irfan.” sözüyle kültür sahibi kişiye bir gülün yeteceğini anlatmıştır. Nihat Sami Banarlı ise “Anadolu âlim değildir; fakat ariftir.” sözüyle Anadolu Türkünün bilim insanından ziyade gönül adamı olduğunu ifade etmiştir. Âlim ve arif ile ilgili olarak Türk tarihine baktığımız zaman arif tipinin ağır bastığını görmekteyiz. Âlim tipi batılı bilim insanını , arif tipi ise doğulu gönül adamını tarif etmektedir.
TDK’nın sözlüğünde bilim “Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim” anlamında kullanılmıştır. Aynı sözlükte gönül kelimesi ise sevgi, istek, düşünüş, anma ve hatır gibi kalpte var sayılan duygu kaynağı” olarak geçer. İlim aklı, gönül ise kalbi esas alır.
Necip Fazıl Kısakürek bir beytinde:
“Akıl, akıl olsaydı ismi gönül olurdu;
“Akıl, akıl olsaydı ismi gönül olurdu;
Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu.” demek suretiyle akıl ve gönül ilişkisine değinmiş ve aklın aciz olduğu, asıl önemli olanın gönül gözünün açık olması gerektiği üzerinde durmuştur. MEB’in sözlüğünde gönül gözü “Aldanmayarak doğruyu, maneviyatı görme hissi, sezgi, uzağı görme; basiret, feraset gösterme” anlamında kullanılmıştır.
Gönül ve bilim arasındaki ilişki nedir? Gönül bir derya, bilim de bu deryada bir damladır. Bu fikir maksadımızı ve düşüncelerimizi açıklamada anahtar cümle görevini üstlenmektedir. Bilim, insanı kendi benliğinden soyutlayan bir kavram. Aklı ve kalbi ikiye bölen ve aklı her şeyin üstünde tutan bir anlayışın ürünüdür. Akıl dünyadaki en değerli şey olduğuna göre tüm fikirler ve olaylar akıl sayesinde aydınlanabilir ancak. Gönül ise aklın ve kalbin bir potada eridiği bir deryadır.
Gönül-bilim ve âlim-arif insan kavramları arasındaki ilişkiye göz atalım. Bilim âlim insan tipi ile, gönül ise arif insan tipi ile ilişkilidir. Âlimin her şeyi bilme iddiası vardır. Bir bilen olma onun tek amacıdır. Arif ise bilmediğini bilme iddiasındadır. Âlim bilim diliyle, arif ise gönül dili ile konuşur. Akıl, düşünme,anlama ve kavrama gücü, gönül ise yüreğin manevi yönü, insanın duygularının kaynağı anlamındadır. Âlim insan duygulardan ve manevi yönden arınmış ve kendini aklın yelkenine teslim etmiştir. Arif ise duygular ve manevi yönün yanında aklı da kullanır. Âlim akılcıdır, arif aklı da kuşatır.
Âlim tipi ve arif tipi arasında tercih yapacak olursak arif insan tipinin yapımıza daha uygun olduğu ve bu modelin eğitim sistemimizde uygulanmasının geleceğimiz açısından ne derecede önem arz ettiği aşikârdır. Bu iki model arasında tercih yapmak zorunda mıyız? Elbetteki hayır. Âlim teorikle, arif pratikle; alim deneyle, arif yaşamla ilişkilidir. “İrfansız ilim ve ilimsiz irfan yarımdır.” görüşünden hareketle söz konusu iki modelin sentezinin yapılarak yeni bir model üzerinde çalışılması da olasılık dahilindedir.
Bizi biz yapan değerleri yüceltmeli, bizi yabancılaştıranları ise bünyemizden atmalıyız. Avrupa’dan ya da Amerika’dan alınan sistemlerle Türk Eğitim Sistemi yapılandırılmaya çalışılmaktadır. Yabancı tüm sistemler incelebilir, bazı fikirler alınabilir ama asıl sorun bu yabancı sistemlerin olduğu gibi Türk milletine uygulanmaya çalışılmasıdır.
Tehlikenin farkına ne zaman varacaksınız? Yozlaşmanın ve başkalaşmanın sonucunun toplumu nereye sürükleyeceğini göremiyor musunuz? Bugün Türk okullarının en önemli sorunu nedir sorusunun cevabı fiziksel yetersizlikler yani maddi konulardır. Örnek alınan Amerika ya da Avrupa’daki okulların en önemli sorunu şiddet, cinsel sapıklıklar, tatminsizlikler yani manevi konulardır. Yarın aynı sorunları bizim de yaşamamız kaçınılmaz olacaktır. Tehlike çanları kapımızda çalmaya başladı. Uyan Büyük Türk Milleti, yarın çok geç olabilir…
Tehlikenin farkına ne zaman varacaksınız? Yozlaşmanın ve başkalaşmanın sonucunun toplumu nereye sürükleyeceğini göremiyor musunuz? Bugün Türk okullarının en önemli sorunu nedir sorusunun cevabı fiziksel yetersizlikler yani maddi konulardır. Örnek alınan Amerika ya da Avrupa’daki okulların en önemli sorunu şiddet, cinsel sapıklıklar, tatminsizlikler yani manevi konulardır. Yarın aynı sorunları bizim de yaşamamız kaçınılmaz olacaktır. Tehlike çanları kapımızda çalmaya başladı. Uyan Büyük Türk Milleti, yarın çok geç olabilir…
Kuşakkaya Gazetesinde Yayınlandığı Tarih: 24 Nisan 2010 Cumartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder