27 Mayıs 2012 Pazar

Toplumda Değişen Öğretmen Algısı


          Dünya varolduğundan beri kutsal bir meslek olarak görülmüştür öğretmenlik. Bu kutsallık  neden sadece öğretmene verilmiştir? Çünkü insan yetiştirmek bir sanattır ve bu sanatın mimarları da öğretmenlerdir. Karanlık dünyaları aydınlatan, genç beyinleri yarınlara hazırlayan, kendi benliğinin farkına varmasını ve kendi olmasını sağlayan, hiçbir karşılık beklemeden sevebilen, sevgiyi körpe yüreklere kazıyan,  hayatın anlamını sorgulayandır öğretmen.
Çocuk ailesinden aldığı temel bilgileri okul hayatıyla taçlandırır. Öğretmen okulda öğrenci için iyi bir modeldir. Davranışlarıyla, hayata bakış tarzıyla, her şeyiyle. Öğretmenlerin en önemli görevlerinden birisi de kültürel mirası kuşaktan kuşağa aktarmalarıdır. Bu özelliklerinden dolayı toplumda değeri artması gerekirken toplumun çoğunluğunun gözünde bir değer taşımamaktadır. Öğretmen toplumda oluşan bu algı bozukluğunu değiştirmek zorundadır.
Tüm bireylerin öğretmenlerin eğitiminden geçmesine rağmen insanların öğretmene verdiği değerin günden güne azalması toplum tarafından hiç yadırganmamaktadır. Nasıl olur da size hayat veren, size yol gösteren, size kendinizi öğreten  öğretmene yüz çevirebilirsiniz? O olmasaydı  siz yoktunuz. Varlığınızı ona borçlusunuz. Sizi besleyip büyüten, hayata kök salmanızı sağlayan odur. O her şeyini size vermiştir. O aslında sizsiniz. Siz kendinize ihanet edebilir misiniz?
            Öğretmenin topluma bakışı ile toplumun öğretmene bakışı bir değildir. Öğretmen tüm fedakarlığı ile bir şeyler yapabilmenin peşindedir. Ama toplum değişmektedir. Tüm insanlara hayat veren öğretmen kendine hayat verememiştir. Her gün biraz daha ışığı azalmaktadır. Belki de bir gün bu ışık sönecektir. O zaman olacakları hayal bile edemezsiniz.
Bir ülke ne kadar ilim adamlarına önem verip onları baş tacı yapmışsa o ülke dünyanın en kalkınmış, en gelişmiş, en yaşanılabilir ülkelerinden biri haline gelmiştir. Eğitimcilere önem verilmeyerek bu ülkenin genleriyle mi oynanıyor! Şunu da açıkça söylemek zorundayım. Eğitim dünyası tek yürek olmadıktan sonra sorunlara hiçbir çözüm üretilemez. Böl-Parçala-Yut taktiği eğitimi de sarmalamıştır. Kendi öz değerlerinden beslenmeyen bir eğitimin bu topluma verebileceği hiçbir şey yoktur. Benim insanım Metehan’dan, Dede Korkut’tan, Kürşat’tan, Hz. Muhammet’ten(s.a.v.), Alparslan’dan, Selahaddin-i Eyyubi’den, İbni Sina’dan, Osman Gazi’den, Mevlana’dan, Yunus Emre’den, Fatih Sultan Mehmet’ten, Atatürk’ten, Mehmet Akif’ten beslenmek zorundadır. Ayakta kalabilmesi için kökleri derinlerde olmalı. Bir çiçek en ufak rüzgârda savruluverir ama  bir çınar en ağır fırtınalarda bile yıkılmaz.
Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamalarına bakıldığında durumumuzun hiç de iyi olmadığı görülecektir. Üniversitelerin durumu böyleyken ortaöğretim ve ilköğretimin durumu da pek parlak değil. Sadece SBS/LGS denkleminde öğrencileri at gibi koşturmaktan başka yaptığımız bir iş yok. Bu körpe kuzuların daha çok eğitim yönünün  geliştirilmesi için bir şeyler yapmanın zamanı gelmedi mi? 
Avrupa’da en az kitap okuyan ülkelerden biriyiz. Türkiye’nin kitap okuma oranı % 4 - 4.5 civarındadır. Türkiye'de bir yılda yayımlanan kitap sayısı, İngiltere'nin 10'da biri, Almanya'nın 7'de biri, İspanya'nın 5'te biri, İtalya'nın 4'te biri. Japonya'da yılda kişi başına 25 kitap, İngiltere'de 12, ABD'de 8, Fransa'da 7 kitap basılırken, Türkiye'de 12 bin 89 kişiye bir kitap düşüyor. Okumaya karşı bu kadar duyarsızlığımızda belki de tarihi sürece bakmakta fayda var. Çünkü geçmişte okuyan, düşünen, fikir sahibi insanlarımız düşüncelerinden dolayı cezalandırıldı. Bu da toplumun kitap okuma algısı üzerinde ciddi etki bıraktı. Kitap okuma yönünden öğretmenlerimizin durumu hiç de iç açıcı değil. Okumayan öğretmen okumanın önemini öğrencisine anlatamaz. Okumanın önemini kavrayamayan öğrenci de statüsü ne olursa olsun bu topluma vereceği bir şey olamaz.
Öğretmenlik kutsal meslektir. Evet bu söz kulağa çok hoş geliyor ama burnumuza gelen kötü kokuları ne yapacağız. Değer yargılarımız yozlaşırken acaba öğretmenlerimiz ne yapmaktalar? Öğretmen acaba sadece müfredatın uygulayıcısı mı yoksa değer yaratan bir lider mi olmalıdır?  Toplum çöküş sürecini yaşarken toplumun bir üyesi olan öğretmenin bu çöküş sürecinin neresinde olduğu iyi tahlil edilmelidir. Öğretmen hakkında oluşan algı bozukluğunda acaba öğretmenin rolü nedir? Olumsuz algının oluşmasına neden olan sebeplerin bir an önce giderilmesinde fayda vardır. Bu sorunu çözecek olan toplum değil öğretmendir. Öyleyse öğretmen önce kendi kendini sorgulamalı. Sonra  ürettiği çözümleri ivedilikle uygulamalıdır. 
Burada öğretmen eleştirisinin sistem içinde değerlendirilmesi zorunluluğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. Bu yazıdan kastımız öğretmeni yargılamak değil, toplumdaki algı sorunun fotoğrafını çekmektir.
Sevgili öğretmenim! Yapılan yanlışlara, haksızlıklara, Türkçe üzerinde oynanan oyunlara niçin kayıtsız  kalıyorsun? Hayat damarların bir bir kesildiği halde neden sesini çıkaramıyorsun? Seni sen yapan değerler tarumar edilirken neredeydin? Bugün ne alemdesin? Yoksa siz hiçbir şeyi düşünemez mi oldunuz? Birileri mi sizin adınıza düşünüp karar veriyor? Toplumda meydana gelen en ufak bir yaradan siz sorumlusunuz. Çünkü bu toplum sizin eseriniz…


         
            Kuşakkaya Gazetesinde Yayınlandığı Tarih: 11 Mayıs 2010 Salı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder