Dilimiz Ölmesin
Dil, insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşmadır. Dil, geçmiş ile gelecek arasında bir köprüdür. Dil, düşüncenin aksiyon halidir. İnsan dilsiz yaşayamaz. Sosyal bir varlık olan insan, dili yaşamın her alanında kullanmaktadır.
Günümüzden yirmi altı yüzyıl önce yaşamış Çin düşünürü Konfüçyüs'e (İÖ 551-479), "Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?" diye sorduklarında şu yanıtı vermiştir: "Hiç kuşkusuz işe, önce dili gözden geçirmekle başlardım. Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılamazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, bir toplum için hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Gerçekten de bir toplum siyasal ve ekonomik yönden çeşitli sorunlarına zaman içinde şöyle ya da böyle bir çıkış yolu bulabilir; teknik ve bilimsel gelişmesini tamamlayıp çağı yakalayabilir. Ama eğitim ve dil gibi çok önemli sosyal meselelerinde bir bozulma ya da bir yozlaşma söz konusu olursa, bu ne yazık ki güç sezilir ve bu yozlaşmadan geri dönüş olanaksızlaşır.
Geçmişte yaşanılan tecrübeler ve edinilen bilgiler dil marifetiyle kayıt altına alınır ve gelecek kuşakların hizmetine sunulur. Eğer dil olmasaydı gelişme ve değişmeden söz edemezdik. Bilimsel, teknolojik ve sosyal alanda insanoğlunun ulaştığı seviye yadsınamaz. Gelecekte de bizim hayal bile edemeyeceğimiz bir şekilde değişim yaşanacaktır. Bu değişim yaşanırken bilim ve teknolojiyi kullanan milletler kendi dillerini de korumasını bileceklerdir. Geri kalmış ülkeler teknolojiyi alırken o ülkenin dilinden etkilenmemesi imkansız görünmektedir. Tüketim toplumları kendi öz benliklerini kaybederler. Kimliksizleşirler ve tarihin tozlu sayfalarında kaybolurlar. Milli ruhu olmayan şuursuz milletlerin yaşama şansı yoktur.
Savaş meydanlarında kazanılan zaferler sosyal, kültürel ve ekonomik alanda işlenmedikçe gerçek zafer kazanılmış sayılmaz. Gerçek zafer ülkenin kalkınmasıyla olur. Dünya düzenindeki silahlardan birisi de dilin yozlaştırılmasıdır. Bir ülkenin dilini bozmak insanların ruhunu satın almak gibidir. Nasıl insan ruhsuz yaşayamazsa milletler de dilsiz yaşayamaz.
Dili korumak ve kollamak milletin her bireyinin görevidir. Dili koruma görevi sadece kurumlara bırakılmamalıdır. Toplum, dil üzerine oynanmak istenen oyunlara topyekûn tepki vermelidir. Gerçek aydınlar dil konusunda toplumu aydınlatmak zorundadır. Sosyal sorumluluk gereği ‘’Dil Sorunları ve Çözüm Önerileri’’ üzerinde çalıştay yapılmalı ve buradan çıkan fikirler hayata geçirilmelidir.
Türkiye’nin tüm illerinde tabela ve levhalar ya Türkçenin kurallarına aykırı ya da Türkçe değil. Gümüşhane ve ilçelerinde de aynı sorun var. Biz öncelikle kendi yaşadığımız bölge üzerinde sorunlara çözüm bulmalıyız. Bu sorun herkes sorumluluk duyarsa çözülür. Nasıl yemek bizim fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılıyorsa dil de ruhsal ihtiyaçlarımızı karşılar. Siz beyninizi ve yüreğinizi ayrı düşünebilir misiniz? Etle kemik nasıl ayrılmazsa dil de insandan ayrı düşünülemez. Düşünen, fikir sahibi insanlarımızı bu konuda duyarlı olmaya ve bu soruna çözüm üretmeye davet ediyoruz.
Tabela ve levha konusunda çözümün adresi belediye meclisleridir. Belediye meclisi 1.“Tescilli markalar ile oda ve resmi kurumlarca bu yönetmeliğin yürürlüğe giriş tarihine kadar kayıt ve tescil edilmiş ticaret unvanları saklı kalmak üzere, bu yönetmelik kapsamına giren her türlü ilan, reklam ve tanıtım amacıyla konulan pano, levha, tabela, afiş ve benzerlerinde Türk dilinin, Türkçe sözcüklerin kullanılması zorunludur. Türk alfabesindeki 29 harf içinde yer almayan harfler ile Türk dilinin temel kurallarına aykırı yabancı kaynaklı sözcükler kullanılamaz.” 2.Belediye’de “Dil Uzmanı” çalıştırılması zorunludur.’’kararını almaları ve kararı uygulamaları sorunun çözümüne ciddi anlamda katkı sağlayacaktır. Bu arada oda başkanlarının da bu uygulamaya ciddi katkı vereceği kanısındayım. Türkçe isimler konusundaki danışılacak adres ise Türk Dil Kurumu'dur. Bu arada konunun hukuki boyutu nedir? Benim bildiğim henüz yasalaşmış bir kanunun olmadığı ama AKP İstanbul Milletvekili Gülseren TOPUZ’un 12.03.2007 tarihinde İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi'ni komisyona sunduğudur. Dönemi ve Yasama Yılı 22/5 ve 2/976 Esas Nolu Kanun teklifinde “Bu kanunun ikinci maddesinde sayılan kanunlara tabi işyerleri de dahil olmak üzere, açılacak olan bütün işyerleri Türkçe isim kullanmak zorundadır. Türkçe isimlerin tespitinde Türk Dil Kurumu Sözlüğü ve bu Kurumun görüşü esas alınır.” ibaresi geçmektedir. Teklifin özeti işyeri adlarında Türkçe isim kullanılması zorunluluğu getirilmesidir. Zaten bu konuda aklı selim hiçbir kimsenin aksi görüş bildireceğini zannetmiyorum. Öncelikle yönetici makamındaki kişilerin bu konuya ilgi göstermesi gerekir. http://www.tbmm.gov.tr/ adresinden sorgulandığında teklifin komisyonda olduğu görülecektir. Teklif yasalaşmadığına göre sorun belediye meclisleri eliyle çözüme kavuşturulmalıdır. Tüm il, ilçe ve belde belediye başkanlarını bu konuda ellerini taşın altına koyarak çözüm üretmelerini bekliyoruz.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in ‘’Bugünden gerü divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.’’ kararını 13 Mayıs 1277 yılında almıştı. Aynı ruh, aynı iman ve aynı kararlılıkla elinizde bulundurduğunuz yetkiyi kullanınız. Bugün nasıl Karamanoğlu Mehmet Bey’i anımsıyorsak yarın da tarih sizi unutmayacaktır.
Bu konunun iki yönü üzerinde durulmalı. Birincisi hukuki yönden; belediye meclisinin bu yönde karar alması. İkincisi ise eğitim yönünden; Türkçe konusunda eğitimcilerin halkı bilinçlendirmesi. İş yerini açan insan bilinçli yetiştirilirse sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Özgürlükler adına insanlara tanınan sınırsız haklar anarşiyi getirir. Biz kendi haklarımızı koruyamazsak kim bizim hakkımızı koruyacak. Biz değerlerimize sahip çıkmazsak kim sahip çıkacak. Biz hiçbir şey yapmayarak kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz. Kendi kanımıza giriyoruz. Kanımız çekiliyor. Yavaş yavaş ölüyoruz. Öldürülüyoruz.
Diliniz yoksa siz de yoksunuz. Varsa diliniz siz de varsınız. Türkçe’ye gönül verenleri, insanlarımızı bilinçlendirecek platformlarda halk ile buluşturmalıyız.
Kuşakkaya Gazetesinde Yayınlandığı Tarih: 5 Mayıs 2010 Çarşamba
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder