27 Mayıs 2012 Pazar

Bilmeyenle Tartışma

          İnsanlar en çok bilmediği konularda konuşurlar, bir yargıda bulunurlar. Konuşan insan bilgilidir ya da bilgili insan konuşur yargısı ne kadar doğru bir yargıdır. Çevremizde gördüğümüz birçok insan sadece söylemleriyle gemilerini yürütmenin peşindeler. Eyleme geçmeyen söylem lâf ü güzâftan başka bir şey değildir. Fikirlerimiz, düşüncelerimiz, duygularımız ancak davranışlarımız sayesinde bir anlam kazanır. Birisini eleştirirken önce o eleştiriye konu edilen mevzuda kendi durumumuzun muhasebesini yapmalıyız. Kendimizde hiçbir özellik olmadığı halde bizim dışımızdakileri acımasızca eleştirmemiz ne kadar yerinde bir davranıştır. Bir şairi, bir yazarı, bir ressamı, bir sanatçıyı, bir siyasetçiyi, bir yöneticiyi, bir yetkiliyi yerden yere vuruyoruz. Eleştirdiğimiz kişinin o ana kadar edindiği bilgilerinin, tecrübelerinin acaba kaçta kaçını yapabilecek durumdayız. Kendi sınırlarımızı çok iyi bilmek zorundayız. Kendi çapımız ölçüsünde konuşmalı, olayları değerlendirmeliyiz. Ömründe hiç kitapla tanışmamış bir kişi masa başında devleti yıkıp yeniden kurabiliyor. Sorunları herkes söylüyor, ama çözüme kimse yanaşmıyor. Çünkü o sorunu çözecek fikre ve yeteneğe sahip değil. Olması geren insanları yargılamak değil onlarda gördüğümüz eksiklikleri nasıl düzelteceğini göstermemizdir. Değeri kendinden olan dostlarımıza diyorum ki değerinizi koruyun. Çünkü siz elmassınız. Size birisinin çamur atmasıyla özünüzde bir değer kaybı olmaz. Gerçek maden içinizde saklı. Buradan hareketle değerli Kuşakkaya okurlarına  ibretlik bir hikâye sunuyorum. 

          Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş. Ve onu "Renklerin Ustası" anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısa da; kısaca Ranga Guru derlermiş. Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru'ya  götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş. Ranga Guru ise; “ Sen artık ressam sayılırsın Racaçi. Artık senin resmini halk değerlendirecek” diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına  götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmış ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki,  tüm resim çarpılar  içinde ve neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş.  Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. 

          Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru. Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya,  birkaç fırça ile birlikte. Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmış. Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da,  boyalar da kullanılmamış. Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış. Ranga Guru ise; “Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış   insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin,  yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir.  Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı,  cesaret edemedi.. Sevgili Raciçi   mesleğinde usta olman yetmez,  bilge de olmalısın. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından  haberi olmayanlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma” demiş.


          Kuşakkaya Gazetesinde Yayınlandığı Tarih:: 12 Mayıs 2010 Çarşamba

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder